cupure logo
başkanıerdoğanekimtepkioperasyonualındıünlütürkiyetürkcumhurbaşkanı

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik: Cumhur İttifakı'nda çatlak yok

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığındaki AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sona erdi.AK Parti konferans salonundaki toplantı, yaklaşık 3 buçuk saat sürdü. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, MYK sonrası açıklamalarda bulundu.Çelik'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle oldu; "PARTİMİZ ÇALIŞMALARINI TAMAMLADI" Eleştirileri, çeşitli konulardaki kaygıları, sitemleri, tüm bunlar çerçeveli bir şekilde birer veri setine dönüştürülüyor. Önümüzdeki dönemde de bunların politikalarımıza yön verme açısından, iyi bir şekilde bir zemin oluşturması için arkadaşlarımız çalışmalarını yapıp gayretlerini gerçekleştirecekler. Bir an önce Cumhurbaşkanımız, terörsüz Türkiye konusundaki hedeflerimize ulaşabilmek için gösterilen hassasiyetin azami düzeyde tutulması gerektiğini, hem terörsüz Türkiye hem terörsüz bölge konusundaki yüksek hassasiyetin arkadaşlarımızın hepsi tarafından korunması gerektiğini, terörsüz Türkiye hedefiyle ilgili olarak bütün birimlerimizin kendi görev alanlarına düşen çalışmaları eksiksiz bir şekilde performansını daha da ilerleterek yerine getirmesi gerektiğini ifade etti. Bugün Cumhurbaşkanımızın milletvekillerimizle buluşma toplantısında ifade ettiği reform gündemi, biliyorsunuz büyük kongremizde Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı bir çerçeve vardı. Onunla ilgili olarak partimiz çalışmalarını tamamladı. Elimizde çeşitli alanların iyileştirilmesiyle ilgili, Türkiye yüzyılı hedeflerine ulaşmakla ilgili olarak engel olan yerlerin, tıkanıklık olan yerlerin aşılması, reform edilmesi, güncellenmesiyle ilgili son derece iyi çalışılmış bir siyasi paket var. Önümüzdeki dönemde bunun ilk adımlarını gündeme getirmeye, siyasi gündemimize almaya başlayacağız. Tabi Genel Başkanımızın, Cumhurbaşkanımızın yeni anayasa konusunda verdiği mesaj da nettir. Bu hepimizin, bütün siyaset insanlarının, bütün devlet adamlarının, devlet insanlarının gelecek nesillere olan bir borcudur. O sebeple bunun da hassasiyetle yerine getirilmesi konusunda partimiz çalışmalarını sürdürüyor. Bu konuda da biliyorsunuz bir heyetimiz var. Bu heyetimiz düzenli toplantılar yaparak yeni anayasa konusundaki politik tutum bölgemizi tamamlama aşamasına geldi. Dün tabi insanlık tarihinin bugün en önemli katliamlarından birine imza atan Netanyahu şebekesinin ve bu soykırımı insanlık tarihinin en acı faturası olarak insanlığın önüne getiren bu katliam şebekesinin bu eylemlere başladığı 7 Ekim'in yıl dönümü. Burada bir kere daha ayın 5'inde İnsanlık İttifakı'nın parçası olarak İstanbul'da ve çeşitli illerde sokaklara çıkan ve İnsanlık İttifakı adına bu soykırıma karşı duran bütün vatandaşlarımızı, bütün sivil toplum örgütlerini bir kere daha tebrik ediyoruz. Şükranlarımızı sunuyoruz. İSRAİL'İN BARBARLIĞINI LANETLİYORUZ Aynı şekilde bizim kadın kollarımız da güçlü bir farkındalık yaratmak üzere bir eylem farkındalığı oluşturdu. Kadın kollarımızın bu kadar geniş katılımla, bu kadar etkili bir şekilde yaptığı bu faaliyet sebebiyle de özellikle annelerin verdiği mesaj olarak son derece kıymetli olduğunu ifade etmek isteriz. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Sumud filosu ile ilgili olarak vatandaşlarımız İsrail tarafından hukuksuz bir şekilde alıkonulan vatandaşlarımız ülkemize getirildi. Bunların karşı karşıya kaldığı muamele uluslararası hukuk açısından suçtur. Ve bu Netanyahu hükümetinin barbarlığının, hukuk tanımazlığının bir göstergesi olarak bir kere daha kayda geçmiştir. Bunların her alanda zorbalık, barbarlık, katliam dışında bir iş bilmediği, bütün insanlığın önüne bu ajandayı dayakla çalıştığı bir kere daha görüldü. Dünyanın çeşitli milletlerinden kendi vatandaşlarımızın da içinde olduğu bu filo, Gazze'ye açlığı bir soykırım olarak dayatan bu insanlık dışı muameleye karşı insani değerleri, insan haysiyetini korumak üzere ortaya çıkmış bir iradedir. Günün sonunda fiziken engellenseler de Gazze'nin mesajını tüm dünyaya duyurarak, Gazze'nin mesajını Akdeniz'den tüm dünyaya yayarak amacına ulaşan bir eylem yapmışlardır. "EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE LANETLİYORUZ" Şimdi benzer şekilde, biz İnsanlık İttifakı'nın parçası olarak Gazze'deki çocuklara, kadınlara, orada mahrum bırakılmışlara elimizi uzatmaktan hiç vazgeçmeyeceğiz diyerek, yoluna devam eden özgürlük filosuna da benzer bir İsrail barbarlığının saldırısı gerçekleşti. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi değerli milletvekillerimizi, vatandaşlarımızı, dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş değerli aktivistleri, İsrail her zamanki barbarlığıyla kaçırdı, alıkoyuyor. Bunu bir kere daha buradan AK Parti Genel Merkezi'nden en güçlü şekilde lanetliyoruz. Bu bir kere daha hukuksuzluğun ilanıdır. Bir kere daha Netanyahu Hükümeti'nin insani olan, medeni olan her şeye karşı düşmanlığının ilanıdır. Sayın milletvekillerimizi, vatandaşlarımızı ve o filoda bulunan İnsanlık İttifakı'nın bütün üyelerini derhal serbest bırakmalıdırlar. "ENİNDE SONUNDA HESABI SORULACAK" Bu işledikleri suçların hepsi eninde sonunda hesabı sorulacak suçlardır. Burada haksız ve hukuksuz bir şekilde, şiddet uygulayarak, tutukladıkları, alıkoydukları aktivistleri açlığa mahkum ederek, kötü koşullara mahkum ederek, bir kere daha aslında insanlık dışı karakterlerini göstermiş oluyorlar. Sumud Filosu'nun üyelerinin anlattıkları, ortada bulunan şeyin, birilerinin İsrail'in güvenliği diye sunmaya çalıştığı şeyin, aslında insanlığın bütün değerlerine düşman bir yaklaşım olduğunu bir kere daha göstermiştir. O sebeple bir an evvel hızlıca onların serbest bırakılması gerekiyor, bu hukuksuzlukların hepsi kayda geçiyor ve günün sonunda bütün kurumlarımız, Cumhurbaşkanımızın talimatıyla milletvekillerimizin, vatandaşlarımızın ve diğer ülkelerden aktivistlerin oradan çıkarılması için gereken iradeyi gösteriyorlar. "ONLARA EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE SAHİP ÇIKACAĞIZ" Sumud Filosu'nun da olduğu gibi gönderdiğimiz uçak pek çok milletten aktivisti Türkiye'ye getirdi ve buradan ülkelerine gittiler. Şimdi de bir kere daha onlara en güçlü şekilde sahip çıkacağız. Tabi bu Birleşmiş Milletler toplantısında da görüldüğü üzere artık İsrail'in yanında durmak, İsrail ile ilgili bir cümle sarf etmek gibi bir yaklaşım, kim yaparsa onun için bir utanç vesilesidir. Birileri, bazı ülkeler dün 7 Ekim'in yıl dönümünde İsrail ile dayanışma adı altında İsrail bayrağı dalgalandırarak veya İsrail'e destek mesajları açıklayarak maalesef tarihten hiç ders almayan, tarihe ve insanlığa dair hassasiyetler konusunda ne kadar zayıf olduklarını gösteren bir yaklaşım sergilediler. Bunların hepsi aslında soykırım sürecine destek veren imzalar olarak tarihe düşürmüş notlardır. Ama bunun karşısında Cumhurbaşkanımızın aylardır, yıllardır yaptığı çağrıyla mutabık bir şekilde Filistin Devleti'ni tanıyan, Filistin Devleti'nin bağımsız, hür, başkenti Doğu Kudüs toprak bütünlüğüne sahip bir şekilde var olması gerektiğini ifade eden devletlerin sayısının atması da büyük bir sevinç kaynağıdır. Bu giderek artan bir noktaya gelmiştir. Bunun daha da ileri noktalara taşınacağını değerlendiriyoruz. Bugün Mısır'da bir toplantı var biliyorsunuz. Burada Başkan Trump'ın planı çerçevesinde ateşkesin sağlanması, daha sonra da kalıcı barışa geçilmesiyle ilgili sürecin yol haritası üzerine çalışılıyor. Türkiye'de o toplantıda. Burada bu plan ortaya çıktığı andan itibaren Hamas'ın barış odaklı ve diplomasi boyutu son derece güçlü ve incelikli cevabının takdire şayan olduğunu ifade etmek isteriz. Başkan Trump'ın ateşkesin sağlanması ve barışın sağlanması ile ilgili başlattığı girişim çerçevesinde Hamas barıştan yana olduğunu, ateşkesten yana olduğunu, diplomasiden yana olduğunu hem bu soykırım katliamının bitmesi gerektiğini hem de bu çatışmaların bitmesi gerektiğini ifade eden gayet iyi kademelendirilmiş, iyi enerjisi iyi kurgulanmış, işçiliği üzerinde iyi çalışılmış bir cevap yayınları. Şimdi bunun hayata geçmesi için fırsat verilmesi gerekiyor. Ama Hamas'ın evet cevabından hemen sonra, İsrail'in Gazze'ye en yoğun bombardımanları gerçekleştirerek daha çok sayıda çocuk ve kadını öldürmesi aslında Netanyahu'nun barışa ve ateşkese düşman bir tutum içerisinde olduğunu bir kere daha gösterdi. Netanyahu kendi kişisel kaderini daha çok katliam yapmaya bağlamış bir figür olarak hareket ediyor. Maalesef bu çerçevede uluslararası siyasetteki her barış gelişimini sabote etme konusunda da çeşitli fırsatlar üretmeye, kendince katliamcı fırsatlar üretmeye kalkıyor. Buna da hiçbir şekilde uluslararası toplumun müsaade etmemesi gerekir. ULUSLARARASI TOPLUM İSRAİL İZOLE ETTİ Ateşkesin sağlanmasından Filistin Devleti'nin kurulmasına ve tanınmasına dönük çabalara kadar Cumhurbaşkanımız tarafından ortaya koyulan entegre yaklaşım, tutarlı plan görüldüğü gibi birçok devlet tarafından benimseyen bir yaklaşım haline gelmiştir. Bugün herkes bir kere daha görüyor ki aslında bu meselenin nihai çözümü Filistin Devleti'nin hür ve bağımsız olarak Başkenti Doğu Kudüs 1967 sınırlarında toprak bütünlüğüne sahip bir devlet olarak orada var olmasıdır. Bu çerçevede ortaya çıkan tablo karşısında uluslararası toplumun İsrail'i izole etmek ve barışa zorlayıcı mekanizmaları harekete geçirmek dışında bir seçeneği kalmamıştır. Yine bu barış planı üzerinde, bu ateşkes planı üzerinde konuşulurken İsrail tarafından dile getirilen Filistinlilerin Gazze'de, Batı Şeria'daki statülerle ilgili yaklaşımların son derece sinsi ve insanlık adına tehlikeli bir takım altyazılar içerdiğini görüyoruz. Bir kere şunun herkes tarafından bilinmesi gerekir ki ateşkesin ve barışın kalıcı olması için herhangi bir şekilde Filistinlilerin kendi vatanlarından sürgün edilmesi gibi bir seçenek söz konusu olamaz. Bu en önemli konulardan bir tanesidir. Bunun kadar önemli bir konu da Filistinlilerin Filistinliler tarafından yönetilmesidir. Filistin'in ve Filistinlilerin Filistinliler tarafından yönetilmesi dışındaki seçeneklerin her biri aslında Netanyahu'nun katliamcı politikasına hizmet etmekten başka herhangi bir işe yaramayacak. O sebeple Gazzeliler başta olmak üzere bütün Filistinliler kendi vatanlarında yaşamalılar. "SÜRGÜN MUAMELESİ KABUL EDİLEMEZ" Hiçbir sürgün muamelesiyle karşı karşıya kalmaları kabul edilemez. Filistin ve Filistinliler sadece Filistinliler tarafından yönetilebilir. Bunun dışındaki dayatmaların hiçbir geçerliği ve kalıcılığı olmayacaktır. Bu süreci yakından takip ediyoruz arkadaşlar. İnşallah ilerleyen saatlerde bugün bu konuda iyi bir takım gelişmeler duymayı bekliyoruz. Şu ana kadar nihai aşamaya gelinmese de müzakerelerle ilgili olarak kat edilen bir mesafe var. Ama bu işin tamamı demek değil. Mısır'daki müzakerelerin belli bir aşamaya geldiğini değerlendiriyoruz. Ama bu meselenin tamamı değil. Belli bir noktaya geldiğinde ilerleyen saatlerde açıklama yapılması ve bu ateşkese hızlıca ulaşılması Gazze'ye bütün yardımların engelsiz bir şekilde ilk adımda önünü açacaktır. Bu da bu soykırım şebekesinin katliamlarına dur demek açısından bir pencere oluşturacaktır. Tabii etrafımızdaki gelişmeleri hangi ülkelerin hangi faaliyetlerle etrafımızdaki ülkelerdeki etnik unsurları, mezhep unsurlarını kışkırtmaya çalıştığını etrafımızda yeni kaos alanları ve yeni kriz alanları oluşturmaya çalıştığını görüyoruz. Buradan bakıldığında terörsüz Türkiye ve bununla iç içe olan, bundan ayrı düşünülmeyecek olan terörsüz bölge hedefimizin aslında ne kadar kritik, stratejik, tarihi ve doğru bir adım olduğu daha net bir şekilde görülüyor. Etrafımızdaki her gelişme, aylardır gerçekleşen gelişmeler, görünen de görünmeyen gelişmeler Aslında terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge sürecinin entegre olduğunu, olması gerektiğini, iç içe ve ayrılmaz olduğunu bizim önümüze bir kere daha getirmiştir. "DEVLETİMİZİN KURUMLARI TEYAKKUZ HALİNDEDİR" Tabi görünmeyen tarafında, yani ekranlara yansımayan tarafında, hangi devletlerin, hangi örtülü faaliyetler vasıtasıyla terörsüz bölge sürecini sabote etmeye çalıştığını, bu çerçevede de aslında terörsüz bölge sürecini sabote ederek, terörsüz Türkiye sürecini bir şekilde akamete uğratmaya çalıştığını net bir şekilde görüyoruz. Devletimizin kurumları teyakkuz halindedir, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları her türlü sabotaja, süreci akamete uğratmaya çalışan her türlü girişime karşı net talimatlarla kurumlarımızı görevlendirmiştir. Bu çerçevede de sürecin kendi ritmi içerisinde, kendi takvimi içerisinde hassasiyetle sürmesi gerektiğini belirtiyoruz. Tabi burada esas mevzumuz, odağımız terör örgütü PKK'nın feshi ve silahların tamamen ortadan kalkmasıdır. Yani terörün ortadan kalkmasıdır. Bunu da daha önce ifade ettik, bütün unsur, şube ve uzantılarıyla ve bütün boyutlarıyla bunun gerçekleşmesi gerekir. Suriye'deki SDG, diğer ülkelerdeki KCK yapılanmaları gibi. Bu esasında bölgemizdeki Kürt kardeşlerimizin oradaki diğer unsurlarla beraber, hep beraber kendi iradeleriyle oluşturacakları bir geleceğe adım atmaları açısından bütün ipoteklerin de kalkması manasına gelecektir. Yani mesele sadece Türkiye'den terör gündeminin çıkarılması, Türkiye'nin gündeminden ve geleceğinden terörün uzaklaştırılması ve gündemden çıkarılması değil. Aynı zamanda bölgedeki Kürtler, Türkmenler, Araplar, Sünniler, Aleviler, Musayirler, Şiiler, Dürziler saydığım ya da sayamadığım bütün etnik gruplar ve mezhep gruplarının kendi iradeleriyle bir gelecek oluşturması konusunda daha yüksek bir iradeye ve geniş bir manevra alanına sahip olmasını sağlayacaktır. Burada terörsüz Türkiye süreciyle terörsüz bölge sürecini ayrıştırmaya çalışanların esasında bunun ayrışmasının neticesinin tüm süreci akamete uğratmak olduğunu çok iyi değerlendirmeleri gerekir. "CUMHUR İTTİFAKI'NIN BURADAKİ İRADESİ SON DERECE NETTİR" Bunların hepsi iç içedir. Herhangi birinin bu birleşik kaplar teorisi gibidir. Bir tarafı olup da diğer tarafının olmaması diye bir şey söz konusu olamaz. Biz bölgeye dönük, bölge halklarına dönük, Türkiye dönük, Kürt' dönük, Arap'a dönük, Sunniye, Aleviye, Şiiye, Nusayriye, Dürziye, bütün bu gruplara dönük olarak kötü niyet besleyenlerin, kötü amaçlar peşinde koşanların, burada terör örgütlerinin devam etmesi için hangi gerekçeler, altlıklar üretmeye çalıştığını, hangi provokasyonları planlamaya çalıştıklarını da net bir şekilde görüyoruz. Dolayısıyla bütün bu süreci kendi güvenlik alanı içinde tutmak için de gayretimizi gösteriyoruz. Burada Cumhurbaşkanımızın verdiği mesajlar, sürecin bütün koordinatlarını, bütün ilkelerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Cumhur İttifakı'nın buradaki iradesi son derece nettir. Ve biz bu çerçevede çalışmalarımızı, faaliyetlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Yine Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki komisyon, Yüce Meclisi'nin iradesi adına PKK'nın fesih ve silahların bırakılması süreci için gerekli dayanakları oluşturan bir yaklaşım gösteriyor. O sebeple de silahların bırakılmasının kesintisiz bir süreç olarak devam etmesi gerekir. Fesih ifadesinin altının somut olarak da olması gerekir. Dolayısıyla burada kilit olarak hem siyasetin bakacağı alan hem güvenlik kurumlarının bakacağı alan silahların bırakılması sürecinin kesintisiz, net ve sahada teyit edilecek bir şekilde devam etmediğidir. Bu durum fiilen devam ettiği müddetçe silahların bırakılması ve fesih sürecinin fiilen hayata geçmesi bu durumda atılacak adımlar için bu hayata geçme gerçekleştikten sonra, bu teyit edildikten sonra Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla devlet iradesi tamdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Bahçeli'nin ifadeleriyle Cumhur İttifakı'nın iradesi tamdır. Meclisteki komisyonun iradesi şimdiye kadar yapılan çalışmalar çerçevesinde tamdır. Dolayısıyla silahların bırakılması sürecinin ve tamamen bu meselenin gündemden çıkması sürecinin kesintisiz bir biçimde devam etmesi ve fiilen sonuçlanmış olması ve güvenlik kurumları tarafından da teyidinin gerçekleşmesi gerekir. Benim bugün sizinle paylaşacaklarım bunlar arkadaşlar. "CUMHUR İTTİFAKI'NDA ÇATLAK YOK" SORU: Muhalifet Partilerinin Cumhur İttifakı Komisyonuna, yapılacak yasal düzenlemelerde ve İmralı'ya dönük temasları ile ilgili eleştirileri var. Ayrıca Suriye politikası konusunda da eleştiriler dile getiriliyor. Bu başlıklarda AK Parti ve MHP arasındaki görüş farklılıkları olduğu yönündeki iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz? İkinci sorum olarak da ABD Büyükelçisi Barrack, SDG ile temas için Haseke ziyareti yaptı ve bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ziyaret sizce ne anlama geliyor? Teşekkürler. Yani siyasi parti zaten bu çerçevede oluşuyor. Dolayısıyla gerek bazı yasalarla ilgili olarak, gerek bazı süreçlerle ilgili olarak hemen birçok konu gözümüzün önüne gelebilir. Bu muhalefet partilerinin bahsettiği siyasi bir takım farklılıklar olabilir. Ama sonuçta, çünkü bir partinin burada görüşü var, bir başka partinin de burada görüşü var. AK Parti'nin var, MHP'nin var. Hatta Cumhur İttifakı içerisinde seçimlerde işbirliği yaptığımız başka partilerin de başka görüşleri olabiliyor. Ama biz bunun hiçbir şekilde bu farklılıkların yeri geldiğinde bir politik çatlağa dönüşmesine müsaade etmedik. Cumhurbaşkanımızın talimatı bu şekildedir, bizim partilerimizin kurumsal refleksi de bu şekildedir. Herhangi bir şekilde bir politik farklılığı, bir politik çelişki olarak da görmedik. Yani sürekli dillendiriyorlar, çeşitli konularda işte MHP önde duruyor, AK Parti geride duruyor. Ya da AK Parti önde duruyor, MHP geride duruyor gibisinden şeyler söylüyorlar. Her partide üslup farkı, buraya dönük olarak DOS farkı burada farklı olabiliyor. Bu normal bir şeydir çünkü iki ayrı siyasi partiden bahsediyoruz. Ama şimdiye kadar görülmüştür ki Cumhur İttifakı bütün farklılıklarını daha büyük bir güç üretmek için, bütün arasındaki farklı yaklaşımları daha büyük bir politik irade üretmek için değerlendirebilmiştir. Burada da mekanizmamız şudur, diyelim ki belli bir konuda iki parti arasında farklı bir değerlendirme oldu. Burada en yüksek düzeydeki mekanizma Sayın Cumhurbaşkanımızla Sayın Devlet Bahçeli arasındaki düzenli yapılan, her ay gerçekleşen bazen daha sık olan istişarelerdir. Ya da bunun bir alt boyutu olarak da Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Bahçeli'nin görevlendireceği Cumhur İttifakı'ndaki arkadaşlarımızın yapacağı çalışmalardır. Dolayısıyla burada muhalefet partilerine buradan bir ekmek çıkmaz. Bu sürekli olarak işte şu konuda AK Parti geri duruyor, MHP önde duruyor, MHP geri duruyor, AK Parti önde duruyor gibisinden yaklaşımları ya da tematik olarak şu konuda AK Parti farklı düşünüyor, bu konuda MHP farklı düşünüyor gibisinden yaklaşımları izliyoruz. Farklı düşünceler de olabilir ama günün sonunda o büyük çatı, büyük irade, Türkiye yüzyılı hedefi, Cumhur İttifakı'nın bu net duruşu muhakkak surette Cumhurbaşkanımızın iradesiyle ve Sayın Bahçeli'nin iradesiyle ortaya çıkıyor ve bu sonuca doğru olarak gözüküyor. "SDG'NİN ATTIĞI HİÇBİR ADIM YOKTUR" Amerikan Büyükelçisi'nin SEDEGE ile görüşmesi bizim için görüşmenin niteliği ve içeriği önemlidir. Burada SDG'nin 10 Mart mutabakatına uyması ve Suriye'de tek devlet, tek ordu ülkesine dönük doğru bir yaklaşım üretmesi çerçevesinde bir takım görüşler SDG'ye aktarılıyorsa, bu çerçevede SDG'nin bunu yapması gerektiği söyleniyorsa, bu görüşmeleri biz olumlu karşılıyoruz. Ama bunun dışında bir yaklaşım olursa tabii ki olumlu bulmayız. Örneğin, daha öncesinde Sayın Büyükelçi'nin 10 Mart anlaşmasına uyulması ile ilgili, Suriye'de tek devlet ülkesinin var olması ile ilgili yaklaşımları söz konusu oldu. Bunlar olumludur. Ama bütün bu süreç devam ederken, yani orada 10 Mart anlaşması devam ederken, SDG bir şekilde anlaşmasından firar etmek için özellikli federasyon gibi konuları gündeme getirirken, herhangi bir şekilde de müttefik devletlerden, o olmasa da onun bir tık altı olabilir gibisinden yaklaşımları da olumlu bulmayız. Dolayısıyla buradaki mesele, orada bir 10 Mart anlaşması var ve burada merkezi hükümet bu anlaşmayı SDG'de imzalamış. SDG belli bir tarih içerisinde bunu gerçekleştireceğini söylemiş. Şu ana kadar SDG'nin 10 Mart anlaşmasının maddelerini yerine getirmekle ilgili yaptığı hiçbir adım yoktur. Dolayısıyla anlaşmaya kağıt üstünde kalmamalıdır. Anlaşmaya teorik bir egzersiz konusu olmamalıdır. Bu kadar kaos varken, SDG'nin bu ayak direnişi, bu şekilde, bu süreçten firar etmeye çalışması aslında bölgede istikrarsızlık yapmak isteyenlerin ajandasıyla yan yana duran bir tutum oluşturuyor ve oradaki Kürtlere de zarar veren, Türklere de zarar veren, Araplara da zarar veren, diğer mezhep grubunda da zarar veren bir takım, bir takım örtülü yaklaşımların, bir takım mekanet yaklaşımlarının maalesef araca haline geliyor. SORU: CHP Genel Başkanı Özgür Özel dün grup toplantısında kimse bana Erdoğan'ı dinlemek milli iradeye saygıdır demesin. Buna kimse inanmaz, sıkıştığına milli iradeye sarılıp, birinci olunca milli iradeyi baş tacı yapıp, İstanbul'u kaybedince mundar oldu diyeceksin, ifadelerini kullandı. Bu açıklamalarla ilişkin ne düşünüyorsunuz? Birazcık, yani siyahı demin söyledim ya, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Bahçeli'nin siyasi meşruiyet gündemiyle ilgili yaptığı açıklamalar gerçekten birer manifesto niteliğindedir. Burada Sayın Özgür Özel'in siyasi meşruiyet konusunda alfabe düzeyinde bile, ABC düzeyinde bile bir bilgisi olmadığının beyanıdır bu açıklamalar. Yani siz siyasi rekabet edebilirsiniz, farklı siyasi partiler olabilirsiniz ama siz burada bu farklılıklarınıza rağmen sonuçta bir siyasi meşruiyet alanı vardır, bir devlet meşruiyeti alanı vardır. Hepimizin, bütün siyasi partilerin var olduğu alan, var olduğu alan milletin verdiği yetki ve anayasal düzendir. Şimdi siz kendi kendinize halkın doğrudan oylarıyla seçilmiş Sayın Cumhurbaşkanımız, şimdiye kadar girdiği her seçimde, her seçimde seçimi kazanarak doğrudan demokratik yarışa girerek sonuç almış Cumhurbaşkanımızı siyasi olarak gayrimeşru ilan etmeye kalkıyorsunuz. Şimdi biz bunu biliyoruz zaten, bu açın siyasi tarihimizi, gazete manşetlerini açın, Demokrat Parti'den beri asıl seçimi kaybedince AK Parti seçimi kaybedince kriz çıkardı diyor ya, bunun telif hakları, seçimi kaybedince kriz çıkartmanın telif hakları Cumhuriyet Halk Partisi'ne aittir. Bakın, bunlar seçimi kaybedince Menderes'e diktatör demiştir, Özal'a diktatör demiştir, Demirel'e diktatör demiştir, Erbakan'a diktatör demiştir. Yani bu kriz çıkarma faaliyetinin müellifi Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Onun için herhangi bir şekilde kendi partisinin kurultayını yapamayan bir genel başkan, dar koridordaki siyasi ajanların dışına çıkamayan, her gün aynı cümleleri tekrarlayan bir genel başkan, partisinin her tarafından ortaya çıkan skandallara hiçbir cevap veremeyen bir genel başkan, doğrudan Cumhuriyet Halk Partili'nin şaibeyle suçladığı süreçlerin oluşturduğu mekanizmanın başındaki kişi Sayın Cumhuriyet Başkanımızın siyasi meşruiyetini tartışacak. Komik bile değil yani. Ki şunu da unutmamak gerekir, sadece Türkiye açısından değil arkadaşlar, dünyada seçilmiş demokratik seçimler yoluyla iş başına gelmiş liderler içerisinde en tecrübelisi Sayın Cumhuriyet Başkanımızdır. Yani Fransa'da 4-5 liderle çalışmış, İngiltere'de 5-6 liderle çalışmış, Obama'dan beri işte bu Biden'da çalıştı, Obama'yla çalıştı, Trump'ta çalıştı, bu kadar büyük bir demokratik meşruiyetin Türkiye'de her zaman meşru seçimler vasıtasıyla seçimleri kazanarak görev aldı. Dolayısıyla burada Sayın Özgür Özel bir siyasi meşruiyet tartışması açarsa, bu siyasi meşruiyet tartışmasının ilk yargılayacağı kişi, ilk inciteceği kişi Sayın Özgür Özel olur.

Yorumlar

Benzer Haberler

Son Dakika Haberleri