cupure logo
sumudfilosunasumud filosunaisrailcumhurbaşkanıerdoğanbaşkanıtepkiekimtürk

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu toplandı

Komisyonun 13. toplantısı, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un başkanlığında TBMM Tören Salonu'nda yapıldı.Kurtulmuş, komisyonun bir sonraki toplantısının 8 Ekim Çarşamba günü saat 14.00’te yapılacağını kaydetti. İlk oturumda konuşan Hukukçular Derneği Genel Başkanı Melih Gülseren, Komisyon'un tarihi bir misyon üstlendiğini vurgulayarak, "Terörsüz Türkiye" sürecinin başlamasına katkısı olanlara teşekkür etti. Terörün tamamen sona erdirilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kalıcı huzura kavuşması hedefiyle yürütülen "Terörsüz Türkiye" sürecini sonuna kadar desteklediklerini belirten Gülseren, "Milletimizin arasına örülen duvarları yıkıp ezeli ve ebedi kardeşliğimizi perçinlemesinin zamanı gelmiştir. Sürecin hiçbir aşamasında şehitlerimizin ruhunu incitecek, gazilerimizi ve şehit yakınlarını hayal kırıklığına uğratacak bir adım atılmamalıdır. Dileğimiz odur ki, Terörsüz Türkiye süreci sivil ve tüm milletimizi kucaklayan yeni bir anayasa ile taçlandırılsın." ifadelerini kullandı. Sürecin sağlıklı yürümesi için toplumu kin ve nefrete sevk eden provokatif eylemlere, yazılı ve görsel basın açıklamalarına, sosyal medya paylaşımlarına izin verilmemesi gerektiğini dile getiren Gülseren, "Bunları yapanlar hakkında cezai ve idari işlemlerin uygulanması hususunda gerekiyorsa sürece özel mevzuat değişiklikleri yapılmalı. Hatta bu süreçte bilgi kirliliğine karşı ve güven inşası için süreçle ilgili olarak Kürt kökenli vatandaşlarımıza ilgili kurumlarca Kürtçe SMS'ler gönderilebilir." dedi. Gülseren, süreç kapsamında mevzuat düzenlemeleri yapılması gerektiğini kaydetti. İlginizi Çekebilir "İSTİSNAİ YARGILAMALAR MANTIĞINI DA MASAYA KOYMAMIZ GEREKİYOR" Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanı Serhat Çakmak ise "Cumhuriyet'in ilk yıllarından bu yana Türkiye'de 'siyasi' ya da 'politik dava' kavramının bulunduğunu" ifade ederek, bunun da yasalarda yer almasa da bazı uygulamalar nedeniyle toplumun her kesimi tarafından varlığının kabul edildiğini söyledi. Çakmak, "Bizler eğer yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını tartışacaksak bu politik dava mantığını ve beraberinde getirmiş olduğu istisnai yargılamalar mantığını da masaya koymamız gerekiyor. Bu bağlamda yasal değişiklikleri de öngörmemiz ve bu kapsamda çalışmalar da yürütmemiz gerekiyor." değerlendirmesini yaptı. Yargı bağımsızlığının önemine dikkati çeken Çakmak, ana dilin kullanılması, eğitim, çevre ve madenle ilgili bazı kanunlara ilişkin düzenlemeler önerdi. ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter Moray da "ortak geleceği" inşa ederken öncelikle temel metinlerin nasıl olacağının tartışılması gerektiğini belirtti. Sadece temel metinlerle ya da anayasa metinleriyle bu meselenin çözülmeyeceği görüşünü paylaşan Moray, temelini toplumsal sözleşmeden alan, birçok alandaki mevzuatta karşılığını bulan bir demokratikleşme ve reform sürecinin gerçekleşmesine ihtiyaç olduğunu söyledi. Marmara'da şiddetli deprem! Şener Üşümezsoy ve Naci Görür'den ilk yorum "TÜRKİYE'DE TOPLUMUN TAMAMINI KAPSAYAN TOPLUMSAL UZLAŞIYA İHTİYACI VAR" Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği (SODAD) Başkan Yardımcısı Kemal Akkurt, "Terörsüz Türkiye" hedefine hiç kimsenin itirazı olamayacağını ancak bölgede gelişen olayların, emperyalizmin tercihleri doğrultusunda şekillendiğini ifade etti. Süreçte provokasyona açık bir alan bırakılmaması gerektiği dile getiren Akkurt, şunları kaydetti: "Türkiye'de toplumun tamamını kapsayan toplumsal uzlaşı, adalet ve ilerlemeye ihtiyacı vardır. Barış, ancak ve ancak büyük bir toplumsal uzlaşma ile sağlanabilir. Bölgemizde yaşayan halkların kendi kaderlerinin tayin hakkı neoliberalizmin ve emperyalizmin taleplerine kurban edilmemelidir. Uygulanan politikalar ülkemizin ve bölgemizin geleceğinin rehin alınmasına neden olmamalıdır. Bu nedenlerle yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi ekseninde hareket edilmelidir. Bu ilke bir tarafta Türkiye'de huzur ve sükunun, güven içinde yaşamanın, diğer taraftan da uluslararası barış ve güvenliğin güvencesidir." "KOMİSYONUN BU ÇALIŞMASI KARDEŞLİK MÜESSESESİNİ KALICI HALE GETİRECEKTİR" Hukuki Araştırmalar Derneği (HUDER) Genel Başkanı Hasan Oymak, terörün Türkiye'nin 40 yılında binlerce acıya, trilyonlarca liraya mal olduğunu anımsattı. Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğine vurgu yapan Oymak, "Terörsüz Türkiye"nin bu coğrafyada yaşayan herkesin yarınları için ortak bir gelecek ve güçlü bir Türkiye'yi inşa etme vizyonu olduğunu dile getirdi. Oymak, bu vizyonun sadece belli bir dönem ve hükümet programı değil, devletin kalıcı stratejisi olduğunu kaydederek, "İnanıyoruz ki böylesine büyük bir katılımla oluşturulan Komisyon'un bu çalışması ülkemizin tarihi bir fırsat yakaladığı bu dönemde kardeşlik müessesesini kalıcı hale getirecektir." dedi. Komisyon'un her görüşten kesimi dinlemesinin önemine değinen Oymak, herkesin temsil edildiği ve dinlendiği bir sürecin "toplumsal mutabakatın anahtarı" olduğunu belirtti. Oymak, terörsüz bir Türkiye'nin ülkeye kazandıracaklarına değinerek, şu ifadeleri kullandı: "Türk ve Kürt vatandaşları arasında esasen bir ihtilaf yok. Bizler aynı takımlarda top koşturan, aynı okullarda okuyan, aynı sofralarda yemek yiyen, birbirleriyle aynı Türkleri söyleyen insanlarız. Terör belası, bu insanların arasına nifak sokuluncaya kadar durum bundan ibaretti. Dolayısıyla Terörsüz Türkiye sürecinde nifak sokan terör örgütünün ortadan kaldırılması zaten meselenin önemli bir kısmını çözecektir." Terör örgütünün silah bırakmasının Türk ve Kürt kardeşliğinin önünü açacağına işaret eden Oymak, "Bu sürecin samimi olduğunun ortaya konması gerekmektedir. Tüm silahlar belli bir takvimde teslim ya da imha edilmelidir. Aynı şekilde örgütle bağlantılı yapıların da feshi belli bir takvim içerisinde birtakım süreçte gerçekleştirilmeli, bu süreç yakından takip edilmelidir. Yasal düzenlemelerin sürece yönelik işleyişin gelişimi dikkate alınarak gerçekleşmesi gerekir." şeklinde konuştu. İkinci oturumda konuşan Prof. Dr. Abdurrahman Eren, "Terörsüz Türkiye" sürecine ilişkin bugüne kadar yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. "Ulusal ve uluslararası boyutuyla çok hassas günlerden geçtiğimiz bu dönemde anayasal statü tartışmalarının ayrıştırıcı etkisinden uzaklaşarak hak merkezli bir yaklaşımla Cumhuriyet'in ikinci yüzyılını inşa etmeliyiz." ifadesini kullanan Eren, şunları söyledi: "Hak merkezli yaklaşım sivil siyasetin önünü açacak ve demokratik ortamda her konunun konuşulmasını sağlayacak. Bu durum iç cephenin ikna yoluyla güçlenilmesine yol açacaktır. Statü değil hak merkezli yaklaşımı kendimiz için istediğimiz gibi bölgemizdeki diğer egemen devletler için istemek bölgenin istikrarı ve tutarlı bir politikanın gereğidir. Bu nedenle Suriye'deki gelişmelere de hak merkezli yaklaşılması federasyon veya ayrılma gibi uluslararası ve aykırı tutumların teşvik edilmemesi gerektiğini düşünüyorum." Eren, Siyasi Partiler Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda değişikliklerin yanı sıra kayyum uygulaması, ana dilde eğitim hakkı, din ve inanç topluluklarına ilişkin yasal düzenlemeler yapılmasının önemli olduğunu belirterek, "Hak temelli yaklaşım kapsamında atılacak adımlar için yeni bir anayasa veya anayasa değişikliği şart değildir. Ancak Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girdiğimiz bu dönemde Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu için askeri vesayetin kalıntısı olan 1982 Anayasası'ndan kurtulmak, milli mutabakatın tazelenmesi bakımından önemlidir." ifadelerini kullandı. "KÜRT MESELESİ İLE ANAYASA ARASINDA ÇOK GÜÇLÜ BİR BAĞLANTI VARDIR" Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem genel olarak pozitif hukuk metinlerinin özelde ise anayasaların çatışma-çözüm süreçlerinde büyük önem vurguladı. Anayasaların çatışmanın şiddete dönüşmeden çözülmesinde ve şiddete dönüşmüş olan çatışmanın kalıcı bir barışa evrilmesinde etkili araçlardan olduğunu dile getiren Erdem, katılımcı ve geniş uzlaşı temelinde yapılan anayasaların ayrışmaya, kutuplaşmaya ve çatışmaya yol açmadığı gibi var olan gerilimi ve çatışmayı yumuşatıcı, törpüleyici veya giderici bir işlev göreceği değerlendirmesinde bulundu. Erdem, "82 Anayasası ve selefi olan 1924 ve 1961 Anayasaları gerek yapım yöntemleri ve gerekse içerdikleri kimi düzenlemeleri itibarıyla herkesin ve her kesimin anayasası olma niteliğine kavuşamamışlar. Bahsi geçen anayasalar bu özelliklerden ötürü tarihsel toplumsal fay hatlarının bazılarına kaynaklık etmiş, bazılarını ise beslemiş ve derinleştirmiş." sözlerini sarf etti. "Kürt meselesinde" anayasayla ilgili taleplerin gündeme gelmesinin "kaçınılmaz" olduğunu vurgulayan Erdem, "Kürt meselesi ile anayasa arasında çok güçlü bir bağlantı vardır. Mevcut anayasa hem Kürt meselesinin derinleşmesine ve çatışmaya dönüşmesine yol açan hem de çözümsüzlüğün önünde bir engel olarak duran etkenlerden birini oluşturmaktadır. Kürt meselesinde çözüm iki boyutlu düşünülmelidir, silahsızlandırma ve anayasal, yasal talepler. Çözüm odaklı bir yaklaşım bu iki boyutun eş zamanlı olarak ele alınmasını gerektirir." ifadelerini kullandı. "KAPSAMI VE SINIRLARI BELLİ OLMAYAN BİR KONUNUN HUKUKİ DÜZENLEMELERE KONU EDİLEMEYECEĞİ İZAHTAN VARİSTİR" Prof. Dr. İlhan Üzülmez, "Terörsüz Türkiye" sürecinin, yeni bir dünya düzeninin kurulmaya çalışıldığı dönemde başarılı bir şekilde sonuçlandırılmasının Türkiye'nin önünü açacağına inandığını söyledi. Siyasi yönü ağır basan bir konuyu tartıştıklarını ifade eden Üzülmez, şu değerlendirmelerde bulundu: "Ancak netice itibariyle siyaset müzakereyi bitirdiğinde ve bir karara vardığında konuya ilişkin nasıl bir çözüm istediğine karar verdiğinde hukuk devreye girecek ve yapılacak hukuki düzenlemelerle netice elde edilmeye çalışılacak. Siyasi alanda yapılacak müzakerelerde varılan mutabakatın hayata geçirebilmesi belki anayasa değişikliğini gerektirecek veya alt mevzuattaki değişiklikler gerektiren bir mahiyet arz edecek. Bütün bunlar önümüzdeki günlerde çözüm önerileri somutlaşmaya başladığında ortaya çıkacak. Ancak o zaman neye ihtiyacımız olduğunu görebileceğiz. Dolayısıyla bu hususların sağlıklı bir zeminde konuşulabilmesi siyasetin ne üzerinde uzlaştığını ve neyi murat ettiğini açık bir şekilde ortaya koymasına bağlıdır. Zira kapsamı ve sınırları belli olmayan bir konunun hukuki düzenlemelere konu edilemeyeceği izahtan varistir." "TARİH BOYUNCA TÜRK MİLLETİNİN BAŞINA NE GELDİYSE DOĞAL OLARAK KÜRTLERİN BAŞINA DA O GELMİŞTİR" Prof. Dr. Mahmut Koca, tarih boyunca bu topraklarda insanlar arasındaki ilişkilerde ırkın, etnik kimliğin, soyun ve sopun bir önemi olmadığını, insan ilişkilerinde temel davranış normu olarak her zaman ilgiye ve estetiğe dair değerlerin esas alındığını söyledi. Bu değerlerin insanın doğasından kaynaklanan taşkınlıkları törpülediğini, içselleştirenleri içine aldığını, reddedenleri ise dışarıda bıraktığını ifade eden Koca, bu topraklarda insan ilişkilerinde bu değerleri esas alan insanların oluşturduğu bir milletin doğduğunu anlattı. Bu milletin doğuşunda haçlı seferlerinin de önemli bir rolü olduğuna değinen Koca, "Kısacık ömrünü değerlerine göre yaşayan, bundan asla taviz vermeyen bu millete etnik kökenine bakılmaksızın sadece oynadığı tarihsel role dayanarak Türk milleti denmiştir. Türk milleti denildiğinde bir ırkın, kavmin veya soyun değil kendisini bu değerlere adayan ve bilhassa Batı'nın Doğu'yu sömürmesine mani olan insanların kastedildiğini herkes, özellikle Batılılar çok iyi bilmektedir." değerlendirmesinde bulundu. Kapitalist dünya sistemiyle birlikte bu birlikteliğin bir tehdit olarak görüldüğünü belirten Koca, bu sistemin Türk milletinin birliğini hedef olan politikalarından hiçbir zaman vazgeçmediğini dile getirdi. Lozan Antlaşması'nda bu topraklarda azınlık statüsü verilenlerin belli olduğunu kaydeden Koca, "Asırlardır birlikte yaşayan ve Türk milletinin en önemli unsurlarını oluşturan Kürtlerle Türkler arasında tarihin hiçbir döneminde, bilhassa üstünlüğün, iktidarın kendimizde olduğu dönemlerde, bir çatışma yaşanmamıştır. Kürtler bu topraklarda Türk milletinin içinde kabul edilmiştir. Tarih boyunca Kürt milletinin başına ne geldiyse doğal olarak Türklerin başına da o gelmiştir." diye konuştu. "BU ÇALIŞMANIN GENEL AFFA DÖNÜŞMESİ ENGELLENMELİDİR" Prof. Dr. Bahri Öztürk, sürecin başarılı olması için tüm paydaşların özveride bulunmasının şart olduğunu dile getirdi. Süreçte yapılması beklenen yasal düzenlemelere ilişkin konuşan Öztürk, "Çözüm yolu, sürece dahil edilecek kişinin hükümlü olup olmadığına göre değişmektedir. Hükümlü ise af veya koşullu salıvermeye ilişkin düzenlemeler uygulanabilecek. Hükümlü değilse kişi ya şüphelidir ya sanık. Bu durumda örneğin Almanya'da olduğu gibi aktif pişmanlık veya af gündeme gelebilecek. Ancak aktif pişmanlık kavramını burada yeniden tarif etmek icap edecektir. Bu da özel bir yasayla olabilir." dedi. Yasal düzenlemelere başlanabilmesinin ilk ve en önemli şartının, silahların tümüyle gömüldüğünden emin olunması olduğunu belirten Öztürk, "İkinci şart ise bu çalışmanın genel affa dönüşmesi engellenmelidir. Bu nedenle etkin pişmanlıktakine benzer bir şekilde süreci aktif olarak katılmayanların bundan yararlanması kabul edilmemelidir. Kim örgütünü samimi olarak feshedip, örgüt üyelerinin silahı gömmesini sağladıysa sadece o örgüt ve mensupların süreci bu sürece katılabilmelidir. Genel affın bu süreçte enstrüman olarak kullanılması doğru olmayacaktır." değerlendirmesinde bulundu. "BU TARTIŞMALAR DEVAM ETTİKÇE DE TOPLUMSAL RIZANIN ARTMAKTA OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ" TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, hukuk alanında çalışma yapan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle akademisyenlere teşekkür etti. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun emsalsiz bir komisyon olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Türkiye’nin yürüttüğü bu süreç, kendine has, Türkiye modeli dediğimiz bir süreç. Başka ülkelerin 5-6-7-8-10 yılda geldiği noktaya biz 1 yıl bile dolmadan gelmiş durumdayız. Eş zamanlı olarak birçok konuyu tartışıyor vaziyetteyiz. Bu tartışmalar devam ettikçe de toplumsal rızanın artmakta olduğunu görüyoruz. En kısa zamanda da hiç şüphesiz bunu barışıyla sonuçlandıracağız. Bunun için canla başla, gayretle mücadele ediyoruz." ifadelerini kullandı. Kurtulmuş, komisyonun bir sonraki toplantısının 8 Ekim Çarşamba günü saat 14.00’te yapılacağını kaydetti.

Yorumlar

Benzer Haberler

Son Dakika Haberleri