cupure logo
chplicanihsanaziz ihsanazizbaşkanıihsan aktaşaktaştepkiekim

Son dakika... MHP lideri Bahçeli: 81 Düzce'den sonra 82 KKTC olmalı

Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkan satır başları şöyle; Değerli misafirler, basınımızın saygın temsilcileri, bu haftaki grup toplantımızın başında müstesna heyetinizi en kalbi duygularımla birlikte saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Yurt içinde ve yurt dışında; televizyon ekranlarından, radyo kanallarından, sosyal medya platformlarından bugünkü toplantımızı takip eden tüm vatandaşlarımızı, gönül ve kültür coğrafyalarımızda onurlu bir hayatın mücadelesini veren bütün kardeşlerimizi hürmetle selamlıyor, hepsini muhabbet ve özlemle kucaklıyorum. İstikbalin aydınlığı, ancak onu hak edenlerin, hakikatin ilkelerine noksansız bağlılık duyanların mücadele ve müdahalesiyle parlayacaktır. Bu kapsamda dirençli iyimserliğimizi ve dirayetli inancımızı kararlılıkla savunmanın dışında ikinci bir seçeneğe her şart altında kapalıyız. Bahse konu aydınlığın kesintisiz şekilde hem ışık hem de ısı vermesi milli birlik ve kardeşliğin, toplumsal uzlaşma ve dayanışmanın varoluş enerjisine doğrudan doğruya bağlı olduğunu düşünüyoruz. Bunu sadece düşünceyle sınırlamıyor aynısıyla pusulamız yapıyoruz. Bizim gelecek tasavvur ve tasarımımız, Türk milletinin dünya üzerinde olmasını arzuladığı en üst mertebeyi hedef alan ve uzun vadeyi kapsayan ufuk ötesi bir menzilin arayışıdır. Uzak hedeflere kilitlenenler, hayal gibi görülen ülkülerin peşinde gidenler ancak ve ancak gönlü, vicdanı, ruhu, heyecanı ve şuuru büyük olan adamlardır. Asıl mesele önümüzde perde perde açılan ufuk çizgisine odaklanmak değil, ufkun ötesine bakabilmek, bu suretle muhtemel fırsat, mükâfat ve müşkülatları zamanlama hatasına düşmeden öngörebilmektir.Bu yüksek öngörü seviyesinin şükranla anılan misallerini milli abidemiz olan Orhun Yazıtları’ndan itibaren tarihimizin kilometre taşlarında görmek mümkündür. Ancak bunu yaparken hakikatin izinden ve izharından ayrılmamak gerekmektedir. Bu aşamada aziz Atatürk’ün şu veciz sözünü hatırlatmak ve bu minvaldeki çabamızı bahusus paylaşmak istiyorum: Diyor ki: “Biz her zaman hakikati arayan, onu buldukça da söylemeye cüret eden insanlar olmalıyız.” Hakikati söylemekten, hakikatin temsil ve telaffuzundan en küçük tereddüt gösteremeyiz, göstermemeliyiz. İBB'ye yönelik yolsuzluk soruşturmasında, Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı ifadeye çağrıldı Şayet gösterirsek, şayet hakikate dudak büküp yüz çevirirsek yalan ve yıkımla bezenmiş bir hayatın, sahte ve sanal ilişkilerle belirlenmiş hadiseler hamulesinin pasif bir öğesi olmaktan bir türlü kurtulamayız. Bizim siyasetimizin mana ve muhtevası, icra ve ifade muhtırası hiç kuşkusuz hakikatle temellenmiş, hakkın ve halkın müdafaasıyla temerküz etmiştir. Hakikat neredeyse biz oradayız, buna da aralıksız ve aracısız devam edeceğiz. Hakikatin tezahürü olan açık ve açıklayıcı sözlerimizi eğmeden, bükmeden, çelişkinin ve çekimserliğin yörüngesine girmeden seslendirmekten de vazgeçmeyeceğiz. İlginizi Çekebilir Milliyetçi Hareket Partisi’nin özü doğru ve doğaldır; sözü dobra ve donanımlıdır. Fazilet ve fikriyatımızın refakatiyle, inanç ve ilkelerimizin referansıyla, ülkü ve ahlaki hedeflerimizin rehberliğiyle dava ve siyaset mücadelemizi sürdürmenin amacından başka bir gündemimiz yoktur. Başkaları alınır veya gücenir diye, bazıları darılır veya küser endişesiyle, kimileri rahatsız veya huzursuz olur düşüncesiyle hakikati haykıran dava ve şuur mihrabı olmaktan asla taviz vermeyeceğiz. Nitekim hakikati arayan, hakikati amaçlayan, hakikat üzere hayat ve siyaset planlayan hiç kimse gürültüye kulak asmaz, ona buna pabuç bırakmaz. "KIBRIS TÜRK'TÜR, TÜK'ÜN ÖZ VATANIDIR" Evvel emirde söylemek ve üzerinde durmak istediğim birinci hakikat şudur: Kıbrıs Türk’tür, Türk’ün öz vatanıdır. Federasyon tez ve tekliflerinin geçerliliği ve geleceği kesinlikle yoktur. Kıbrıs millî davamızdır; muhterem ecdadımızın alın teri, göz nuru, gönül suru, hatıra ve hafıza yurdudur. Bu haklı ve hakikatli davadan geri dönüş kat’iyen yoktur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 6. Cumhurbaşkanı’nı seçmek maksadıyla geçtiğimiz pazar günü Kıbrıs Türkleri sandık başına gitmişlerdir. Seçmen sayısının 218.313 kişi olduğu bu seçimde, katılım oranı yaklaşık %62,83 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu suretle Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Sayın Tufan Erhürman, kullanılan oyların %62,80’ini alarak yeni Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne saygı, şükran ve takdirle anılacak hizmetleri geçen Sayın Ersin Tatar ise kullanılan oyların %35,77’sini alarak bu demokratik yarışta maalesef geride kalmıştır. "KKTC TÜRKİYE'YE KATILMALI" Seçimlerin geçici sonuçları belli olur olmaz, kamuoyuyla şu görüş ve değerlendirmemi paylaştım: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılmış olan seçimin sonuçları, çok az bir katılımla gerçekleşmiştir. Kıbrıs Türkü’nün kaderi, bu katılımla temsil edilemeyecek durumdadır. Seçim sonucu, Seçim Kurulu tarafından açıklanmış olsa dahi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Parlamentosu acilen toplanmalı; seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır. Bununla birlikte, geride kalan haftada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi’nde “Kıbrıs sorununa iki devletli çözüm” konulu öneri oy çokluğuyla kabul edilmişti. Cumhuriyet Meclisi’nin iradesi, federasyon değil; egemen eşitliğe dayanan iki devletli çözümün sağlanmasıdır. Anılan yaklaşımla bizim ortaya koyduğumuz görüş arasında esasen hiçbir fark yoktur. “Cumhur İttifakı’nda çatı uçtu, vazo çatladı, anlaşmazlıklar sertleşti, görüş ayrılıkları ayyuka çıktı” iddiaları ne kadar yaygın ve yoğun olsa da, Türkiye’nin hak ettiği huzurlu, güvenli ve refah dolu günlere ulaşıncaya kadar çatlama, patlama, uçma, kaçma veya niyet okuyuculuğundan mülhem abuk subuk ifadeler hükümsüz, itibarsız ve asılsızdır. Fakat herkesin aklını başına alarak Kıbrıs’taki seçimleri iyi okumasını; federalizme giden, mayınlarla dolu güzergâhın ülkemize ve bölgemize nasıl yansıyacağını dikkatle tefsir etmesini halisane temenni ediyorum. İBB'ye yönelik yolsuzluk soruşturmasında, Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı ifadeye çağrıldı Meselenin demokratik haklarla ve sandığa saygıyla alakası hiç yoktur. Zira mesele; vatan meselesidir, millet meselesidir, beka meselesidir, güvenlik meselesidir, onur ve şeref meselesidir. KKTC parlemantosu toplanmalı ve Türkiye'ye katılma kararı almalıdır.81 Düzce'den sonra 82'nin KKTC olması artık hayat memat konusu haline gelmiştir. Azgın treni görür. Adeta kalıcı, adil ve sürdürülebilir barış ile huzurun sağlanması için, egemen eşitlik temelinde iki devletli bir çözümün vasat ve varlık bulması kaçınılmazdır. Federasyona dümen kırmak demek, Kıbrıs Türklüğünü asimilasyon çarkında israf etmek, millî ve hukukî kazanımları tırpanlamak demektir. Buna da hiç kimsenin, hiçbir siyaset önerisinin hakkı yoktur. Hatta bırakınız hakkı olup olmadığını; Kıbrıs Türklüğü’nün Türkiye Cumhuriyeti ile ortak geleceğini darboğaza sokmanın ihanet ve cinayet olacağını bilmek ve görmek mutlak bir gerekliliktir. Güvenlik garantileriyle Kıbrıs’taki Türk askeri varlığını, federasyon gevelemesiyle tartışmaya açmak için müsait zaman ve zemin kollayanların çabaları boşuna, hevesleri beyhudedir. Tarihî ve millî bir hakikatin hile ve hıyanetle, dış bağlantılı ayak oyunlarıyla, Rumlara şirinlik yapan ucuz numaralarla tahribi diye bir şey söz konusu dahi edilemeyecektir. Bunun önündeki aşılamayacak bariyer; tarihtir, çekilen acılardır, Türk milletinin egemen ve yüce mazisidir. Kıbrıs, bir adadan çok daha ötesidir. Kıbrıs; Doğu Akdeniz’deki sancak, Türk milletinin can damarı, Türk istiklâl ve varoluş ruhunun siyasî, stratejik ve jeopolitik misyonudur. Kıbrıs’ın güvenliği ve geleceği, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği ve geleceğiyle bir ve aynıdır. Bu kapsamda, Kıbrıs Türk’tür; hep de böyle kalacaktır. Kıbrıs Türklüğü’nün arasına yuvalanan mandacı ve teslimiyetçi kimi EOK ve Enosis muhibleri, şahsımı ve partimizi hedef alarak “size ne sonuçlardan, sizi neden ilgilendiriyor” demek suretiyle ağız ve ahlak bakımından seviyesiz ve dibe batan birer evriye hâline geçmişlerdir. Bu gafiller iyi dinlesin: Nasıl olsa beş parmak dağlarında dökülen kanlar sizin değil; nasıl olsa Akdeniz’de yankılanan çığlıklar sizden çıkmadı; nasıl olsa “gelene ağam, gidene paşam” demeye alışkınsınız. Hamdolsun tarihsel hafızada taşıdığımız vatan topraklarıyla bağımızı ve ilgimizi manen, fikren ve hasretle hiç kesmedik. Çünkü biz Kıbrıs’a bakınca vatan görüyoruz. Çünkü biz “Kıbrıs” denildi mi akan suları durduruyoruz. Çünkü biz Kıbrıs gündeme geldi mi 1571’den itibaren Türk milletinin hâkimiyet, haysiyet, asalet ve adaletiyle sivrildiğini anlıyor, anlatıyor ve bununla da övünüyoruz. Kıbrıs’taki seçimlerden “size ne diyenler”in, kimin kundağına sarıldığı veya kimin beşiğinde sallandığı beni ilgilendirmez. Ama biz, vatanı namus bilen; Kıbrıs’ı da namus bilen soylu bir duruşun, sorumlu bir duyuşun, bıçkın ve ülkücü seslenişiyiz. Bu seslenişin inanmış, müellif-müteahhis neferleri olmayı bir hak olarak nesiller boyunca sürdüreceğiz. Asgari ücrete ne kadar zam olur? Kritik toplantı bugün başlıyor "SİYONİST-EMPERYALİST KUMPASI BOŞA DÜŞÜRECEKTİR" Değerli dava arkadaşlarım, söylemek ve üzerinde durmak istediğim ikinci hakikat şudur: Gazze’de özelde Gazzelilerin, genelde ise Filistin halkının hakkı iadesidir. 1967 sınırlarıyla iade edilmiş, başkenti Doğu Kudüs olan; coğrafi bütünlüğü sağlanmış, bağımsız ve egemen Filistin Cumhuriyeti’nin kurulması ve Birleşmiş Milletler nezdinde tam üyelik statüsünün elde edilmesi bir lütuf değil, hakkın ve hakikatin gereğidir. Zorbalığa ve istilâlara yaslanarak bu hakikati çiğnemek, bu hakikatin üzerine basarak geçmek tıpkı bu bayrak gibi ters dönecek; siyonist-emperyalist kumpası boşa düşürecektir. Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde Türkiye ile birlikte Katar, Mısır ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ara buluculuğu, garantörlüğü ve imzasıyla hayat bulan deklarasyon, bir başka ifadeyle niyet metni veya mektubu, hukuken bağlayıcı olmayabilir; fakat ahlaken bağlayıcı mahiyettedir. Ne var ki Hamas ile İsrail arasında varılan geçici ateşkes kararı henüz kalıcı ve kesin bir bağlayıcılığa kavuşmamıştır; beklendiği gibi İsrail’in ateşkes ihlalleri peyderpey görülmeye başlanmıştır. İsrail, geçtiğimiz pazar günü Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’a hava saldırısı düzenlemiştir. Her ne kadar ateşkesin yeniden uygulamaya başlandığı açıklansa da, imzasına ve taahhüdüne riayet ve sadakat göstermeyen bir haydut devletin tekrar savaş ve soykırım etaplarına dönmeyi planladığı ortadadır. İsrail’e güven olmayacağı, güven duyulmayacağı hepimizin malumu olsa da, temennimiz ihtiyatlı ve temkinli bir iyimserlikle hareket etmek suretiyle kalıcı ateşkesin temini; müteakiben iki devletli barış anlaşmasının ikmali, uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler’in ısrarlı girişimleriyle derhal hayata geçirilmesidir. Dahası, İsrail’in Lübnan’ın güney ve doğusundaki yerleşim yerlerine yaptığı hava saldırısı, bu şirret devletin sakin ve sağduyulu olmayacağını bir kez daha teyit etmiştir. Neresinden bakarsak bakalım, İsrail bölge ve dünya barışına doğrultulmuş siyonist bir silahtır. Bu silah susmadıkça, Filistin Cumhuriyeti kurulmadıkça, mazlumların gözyaşları kurumadıkça; ne istikrar, ne huzur, ne de barış tesis edilebilecek; korkunç nitelikli hak ve hukuk gaspı eksik olmayacaktır. İsrail’in karanlık sicili, suça batmış ilkel ve şımarık iktidar siyaseti; bölge ülkeleri ve insanlık vicdanı aleyhindeki her türlü musibetin kaynağıdır. Bu zulüm ve zehir üreten kaynağın ya ıslahı ya da kurutulması, küresel adalet ve küresel güvenlik mimarisinin şaşmaz görevi, şüphe götürmez mesuliyetidir. Altın fiyatları rekordan döndü "İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM VÜCUT BULDUKTAN SONRA ELBETTE HAMAS’IN ATACAĞI ADIMLAR OLACAKTIR" Bir başka önemli mesele ise, Gazze’de İsrail’in silahlandırıp sahaya sürdüğü çetelerin tehlike saçan eylemleri ve neden oldukları tahrik ortamının barış ve ateşkes çabalarını zedelemesidir. Hamas’ın silah bırakmasını dayatanların, silahsız bir halkı canlı hedef hâline getirmek için yeni bir faaliyet içine girdikleri veya girecekleri, kuşkuya yer bırakmayan bir tuzaktır. İki devletli çözüm vücut bulduktan sonra elbette Hamas’ın atacağı adımlar olacaktır. Ve silah bırakmak bunlardan biridir. Ancak hakikat temelinde inşa edilmesi gereken iki devletli çözüm iklimi hâkim olmadıkça, tek taraflı silahsızlanmanın nasıl sağlanacağı, nasıl tasvip ve tasdik edileceği sancılı bir muammadır. Değerli milletvekilleri, Tunuslu İslam düşünürü İbn Haldun’un paylaşacağım şu sözü, siyaset ve hakikat mihverinde üzerinde kafa yormayı hak eden bir muhtevaya sahiptir. İbn Haldun şöyle demiştir: “Geçmiş, geleceğe; suyun suya benzediğinden daha çok benzer.” Ne kadar geçmişe bakarsak, o kadar uzağı görmemiz bir tarih ve kültür gerçeğidir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ihlal olmaz hastalıklı siyasetinin yumuşak karnı da buradadır. Maziye kör, millete ve millî geleceğe şaşı bakan Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin, ülkemizi dışarıdan sürekli şikâyet etmesi; bu partinin genel başkanının Hollanda’da gene aynı muhteris ve müfteri siyasetle inat etmesi anlaşılır gibi değildir. 56 yılı bulan siyaset mücadelemizin her safhasında sabır, akıl, şuur, denge ve ihtiyatla beraber; ilke, ülkü, inanç ve sarsılmaz bir irade, yol haritamızın eksen ve koordinatlarını tayin etmiştir. Gazâlî’nin meşhur tespitinden istifade edersek, bizim bağımız taklidî imanla değil, tahkikî imanladır. Halka, hakka ve hakikate olan tartışmasız ve şaşmaz bağlılığımızın gerçek özü de burada aranmalıdır. Yunus’un dediği üzere: “Cümleler doğrudur sen doğruysan, doğruluk bulunmaz sen eğriysen.” Duruşumuz doğru, yolumuz doğru, yürüyüşümüz doğru, mücadelemiz doğru, sözümüz doğru, ülkümüz doğru, fikrimiz dosdoğrudur. Allah’tan niyazım da bizi bu doğrudan ayırmamasıdır. Hak ederek, iman ederek, tefekkür ederek, hizmet ederek, himmet ederek; sevdamız Türkiye ve Türk milleti diyerek, şuurlu bir şekilde hakikatin izindeyiz. Şuur, heyecanı yılgınlıktan kurtarır. Şuur, cesareti çılgınlıktan kurtarır. Şuursuz heyecan tez söner; şursuz cesaret ziyan olur. Ama şuurdan doğan heyecan, iman ve cesareti yenecek bir kuvvet ise henüz ortaya çıkmamıştır. Şuurumuzun kaynağı, akıl‑iman‑irade terkibi; geçmişle gelecek arasında kurduğumuz ahlaki ve aidiyet köprüsüdür. Büyük Türk düşünürü Yusuf Hashacip’in ifadesiyle söylemek isterim ki: “Bütün saygı ve itibar akıl içindir. İnsandan aklı atınca geriye bir avuç çamur kalacaktır.” İnsan, hakikati araştıracak, doğru cevapları bulacak bir ilahi ikrama sahiptir. Bu ikramın temyüz kudreti, Farah bin’in düşüncesinde muhakemeyât‑ı akliye, yani tamı tamına fonksiyonel akıldır. Akıl ve iman kılavuzuyla mücadele etmek bir meziyettir; bunun semeresi olan şuur, bilgi ve çalışmayla erişilen muvaffakiyet ise hakkın teslim edilmesi gereken bir maharettir. Hem mücadele seferindeyiz, hem de muvaffakiyet ve maharet seferberliğindeyiz. Yılgınlığa ve yorgunluğa düşmeden, azgınlaşan hırs ve ihtiraslara prim vermeden; bir yanda dava, diğer yanda millet ve medeniyet mücadelemizi sürdürüyoruz. "ÖNCE ÜLKEM VE MİLLETİM DİYORUZ, KÜÇÜK HESAPLARA HİÇ ALDIRIŞ ETMİYORUZ" Biz, tuttuğu bayrak, bastığı toprak, baktığı hakikat olan Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Türkiye’mizin uzun zamandır maruz kaldığı sorunların, geniş bir mutabakatla ve köklü şekilde çözülmesini hedefliyoruz. “Önce ülkem ve milletim” diyoruz; küçük hesaplara hiç aldırış etmiyoruz. Fosilleşmiş zihniyetlerin, fırsatçı asalakların, fesatlaşmış ahmakların ve çıkarlarından başka bir şey gündemlerine almayan garabet yuvalarının tazyik, tertip ve terkinlerine devamlı kapalı ve karşı duruyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak Türkiye’yi her cihetten, her mevziden cesaretle savunuyoruz. Onca dedikoduya, onca saldırı ve fitne tufana rağmen boyun eğmiyor, teslim olmuyoruz. Geldiğimiz bu noktada söylemek ve üzerinde durmak istediğim üçüncü hakikat şudur: Türkiye devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. “Terörsüz Türkiye” hedefimiz, bu ebedî bütünlüğü korumak, kollamak ve yeni yüzyılda her yönüyle güvenceye kavuşturmaktır. Mattia Ahmet Minguzzi davasında kritik duruşma "BİR KOMPLO MEKANİĞİ DEVREDEDİR" Yakından müşahede ve mütalaa ettiğim kadarıyla son günlerde 'Terörsüz Türkiye' adımlarını yıpratmak, yıkmak ve yıldırmak üzere kurgulanmış; farklı gerekçelerle ilerletilen bir komplo mekaniği devrededir. Türk milletinin sinir uçlarına dokunan söz, iddia ve itirazlı istekler, emin olunuz ki barış, huzur ve kardeşlik ortamını sulandırmaya matuftur. “Terörsüz Türkiye”, bölünmüş ya da çatısı çökmüş bir Türkiye’nin kısvesi, kamuflajı ve gizli sığınağı değildir. Tam tersine, bu hedefe hizmet edenler tarih, hukuk ve millet huzurunda kaçamayacakları mükellefiyet altındadır. Meclislerin kuruluşuna egemen olan değerler, o ülkelerin siyaset ve felsefesini ve yönetim ilkelerini oluşturur. Rejimin esaslarını, siyasetin ahlakını, toplumun hedeflerini, devletin ve vatandaşın sorumluluklarını belirlerler. Hepsinin özeti de siyasi akıldır. Bu siyasi akıl demokraside samimi, dürüst ve ısrarlıysa cesur kararların mayası olacaktır. Gazi Meclis’te kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, böylesi bir siyasi akılla ve geniş bir teslimiyet yapısıyla Terörsüz Türkiye hedefinin demokratik ve hukukî parametrelerini hazırlayıp örgünleştirecektir. Kervan yoldayken olmayan ganimetin paylaşım telaşına düşmek, buna heves etmek, yegâne gündem olarak bunu görmek iyi niyetle izah edilemeyecek sapma ve çarpıklıktır. Söylemek ve üzerinde durmak istediğim dördüncü hakikat şudur: Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleriyle Türk milletinin birliğini, dirliğini ve dayanışma azmini kıracak hiçbir dayatma veya teklifin geçerliliği ve konuşulmaya değecek tarafı yoktur; olması da düşünülemez. Sihirli durum yaratmak, siyasi ihtiraslarla aşırıya kaçmak kimseye bir şey kazandırmaz. İhtiras, hayatın üç temel kudretini irade, inanç ve aklı bereketsiz hâle getirir. Mehrum hocamız Prof. Dr. Ali Fuat Başgil diyordu ki: “Türkiye’de demokrasi tercihi ikiyüzlüdür. Kararsız ve inançsız siyasetçiler bu ikiyüzlülüğü sürdürürler. Göreceksiniz elli yıl sonra da aynı şeyleri tartışacağız.” Muhataplarıma sesleniyorum: Gelin aynı şeyleri tartışmayalım. Geçmişin acılarını istismar ederek geleceği kundaklamayalım. Şehitlerimizin ve gazilerimizin mücadele onurlarına, hatıralarına, vatan ve millet sevdalarına leke sürdürmeyelim. Türk–Kürt kardeşliği, örnek bir feragat, feraset, fedakârlık ve kaynaşma ile; beşeriyetin kaptan köşküne tırmanan Türk milletinin varlığımızın kutlu nişanesi olarak el ele, gönül gönüle sahiplenilmelidir. Partimiz, gücünü milletinden alan siyasal düşüncenin savunucusudur. Onun için de adımız Milliyetçi Hareket’tir. Millet olma halinden daha güçlü bir alternatif ve kuvvet henüz bulunmamıştır. Millet olmakla yeryüzünün çehresi, tarihin çağrısı değişmiştir. Millet olmakla millî devletler doğmuştur. Demokrasiler, millet gerçeğinden beslenmiş ve gelişmiştir. Bizim geçemeyeceğimiz temel gerçek, millet hâkimiyeti ve millet hakikatidir. Milliyetçilik de bu hakikatin şuurla kavranması ve kavramsallaştırılmasıdır. Milletimiz bellidir; adı Türk milletidir. Ne yapacaksak bu millet gerçeğinden ilham alarak yapacağız. Devletimiz bellidir; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. "ANAYASA’NIN 66. MADDESİYLE İLGİLİ POLEMİK YAPMAK, KARA PROPAGANDAYA GİRİŞMEK ABESLE İŞTİGAL OLUP SONU HÜSRANDIR" Devlete ortak koşmak, rakip çıkarmak, otorite paylaşımını ümit etmek; demokrasiyi ufalayarak yerelleşmeye veya özele büründürmeye çalışmak sonu uçuruma açılan, kontrolsüz arayışlardır. Bilhassa anayasal vatandaşlık ezberiyle Türklüğü etnik bir yapıya indirgeme, anayasadan tasfiye emeli olamayacak; duaya “âmîn” demekten farkı olmayan bir avunmadır. Anayasa’nın 66. maddesiyle ilgili polemik yapmak, hava koklamak, zemin yoklamak, kara propagandaya girişmek abesle iştigal olup sonu ve sonucu hüsrandır. Millet olma hali, onu oluşturan alt kültürlerin, lehçelerin ve hatta kimliklerin inkârı anlamına gelmez. Bu açıdan Milliyetçi Hareket Partisi’nin millet anlayışı ötekileştirici ve uzaklaştırıcı değildir; hiçbir zaman olmamıştır. Tamamen kültürel eksende dillendirilen “Ne mutlu Türk’üm diyene” seslenişi, müşterek heyecan ve şuurda kenetlenmeyi temsil etmiştir. Biz hiçbir zaman kimsenin kökenini ya da mezhebini öne çıkaran, kaşıyan, reddeden, aşağılayan, engelleyen veya yasaklayan bir zihniyetle yakınlaşmadık; buna çanak tutmamız da asla mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda millet kavramı birleştirici bir rol oynamıştır; etnik köken, dil ve din gibi farklılıklara bakılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşları Türk milletinin eşit ve saygın fertleri olarak kabul etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk milletinin birlikte yaşama ülküsü ve aynı kaderi paylaşma iradesini tesis etmiştir. Partimiz, ülkemize bağlı ve kardeşlerimizi Türk milleti tanımı içinde kucaklamaktadır. Asgari ücrete ne kadar zam olur? Kritik toplantı başladı "TÜRKİYE’NİN DİNAMİTLENMESİ, MAHVOLUŞUN DAVETİ VE SİPARİŞTİR" Söylemek ve üzerinde durmak istediğim beşinci hakikat şudur: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Kürt kardeşlerimizin asli ve önemli bir rolü olmuştur; sonraki yıllarda kesinlikle yok sayılmamışlardır. Kürt’ü yok sayan, milleti yok sayacaktır; Türkiye’yi hafife alan, Türkiye’yi dinamitleyecektir. Türkiye’nin dinamitlenmesi, mahvoluşun daveti ve sipariştir. Devletimizin kuruluşundan sonra ihmal etmeyeceği politik ve diplomatik görüş, terörsüz Türkiye ile terörsüz bölge hedefine kardeşlik ve barışçıl diyaloglarla ulaşılmasıdır. Bu, hepimizin ortak geleceği adına teselli edici, gönül alıcı, umut verici, hayırlı ve mecburi bir gayedir. Aziz Atatürk’ün dediği gibi: Türkiye’nin güvenliğini amaç tutan, hiçbir milletin aleyhine olmayan bir barış istikameti, bizim düsturumuz olacaktır. Tekraren hatırlatırım ki, vakur yumuşaklığımızı, sağduyulu yaklaşımımızı, uyuklayan dima, tavize teşne, teslimiyete tekmil olarak formüle eden aklı şaşar; alınlarını da santim santim karşılarım. Her terörün her türlüsünü reddetmenin, def etmenin ve ima etmenin kararındayız. Şuna inancım tamdır ki: Türk milletinin vatan sevgisiyle dolu göğsü, düşmanlarının lanetlemeye layık itirazları karşısında daima çelikten bir duvar gibi dimdik duracaktır. Korkuyla umutların çeliştiği ve ters düştüğü yerde, geleceğin hakiki değerini kavrayan güç, şüphesiz sağduyudur. Varlığımız, ilâhî takdirin hükmünde mânâ kazanmaktadır. Bu mânâ, önsüz ve sonsuz âlemin içindeki nurdur. Zaman yektâredir. Yaşamla ölüm arasında ilâhî takdirin hükmü sürmektedir. Bu hüküm, inançta ön yargılı olmayan hoşgörüdür. Bu hoşgörü sevgiyle özleşmektedir. Bu sevgi, insanın özünde Allah’ı bulup bütünleştiği andır. Bu vastat, ilahi huzur zemininde cennet mermerlerini döşeyecektir. Kapıların açılması yetmez; yürek ve gönül kapılarının da iyi niyetle açılması gerekmektedir. Bizim gönlümüzde, yüreğimizde, kapımızda, kucağımızda sonuna kadar açıktır. Sözlerime son verirken, alayınızı sevgiyle selamlıyor; başarılar dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum. 1 ay içti, 600 olan şekeri 200'e düştü! Şifalı su etkisi: 10 araştırmanın 9'u ne diyor?

Yorumlar

Benzer Haberler

Son Dakika Haberleri